Yeni müfredatta din kültürü dersi dini eğitime mi dönüştü?
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) okul öncesinden lise son sınıfa kadar tüm eğitim kademelerindeki zorunlu ve seçmeli dersleri kapsayan bir müfredat değişikliğine gitti. Bakanlık, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adını taşıyan müfredat taslağını resmi internet sitesi aracılığıyla kamuoyunun görüşüne sundu. Bakanlığın açıklamasında yeni müfredatın “beceri odaklı, sadeleştirilmiş içerikte ve öğrenmeyi derinleştirecek” nitelikte olmasının hedeflendiği belirtildi. Açıklamada yeni müfredatta öğrenciyi “zihinsel, sosyal, duygusal, fiziksel ve ahlaki açıdan bir bütün olarak gören” bir model benimsendiği ifade edildi.
Üç binden fazla sayfadan oluşan yeni müfredat taslağında din derslerine ilişkin düzenlemelere yaklaşık 572 sayfa ayrıldı.
Eski ve yeni müfredatı karşılaştıran eğitim uzmanları, din kültürü ve ahlak bilgisi (DKAB) derslerinin içeriğinin bir “din kültürü” dersi olmaktan çıkıp bir “dini eğitime” dönüştüğünü ifade ediyor.
“Dini eğitime” mi dönüştü?
Sivil toplum örgütü İnanç Özgürlüğü Girişimi’nin Proje Koordinatörü Dr. Mine Yıldırım, DW Türkçe’ye yaptığı açıklamada DKAB dersi müfredat taslağındaki en önemli noktalardan birinin yaklaşımla ilgili olduğunu söylüyor. Yeni müfredatta iki temel ilkenin öne çıktığını ifade eden Yıldırım bunlardan birinin “dinden öğrenme” diğerinin de “din hakkında öğrenme” olduğunu söylüyor. DKAB derslerinin anayasada çerçevesi çizilmiş şekliyle “din kültürü” niteliğinde olması gerektiğini vurgulayan Yıldırım, müfredatın bir “dini eğitime” dönüşmemesi gerektiğini belirtiyor. Anayasada çerçevelenmiş şekliyle din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin pek çok farklı inanışla ilgili bilgi vermesi gerektiğini söyleyen Yıldırım, “dini eğitim” vererek herkesi tek bir dinden ve inanıştan varsayan bir müfredat anlayışına karşı çıkıyor. Yıldırım, “DKAB derslerinin daha kapsayıcı olabilmesi için dinlere ve inançlara dışarıdan, tarafsız ve nesnel şekilde bakan bir yaklaşım lazım” ifadelerini kullanıyor.
MEB, yeni müfredatta DKAB derslerinde “nesnel, betimsel ve analitik bir anlayışı” benimsediklerini, öğrencilerin hem kendi dinlerine ait yorum farklılıklarını hem de farklı dinleri, inançları ve dünya görüşlerini tanımalarının amaçlandığını ifade ediyor.
Yıldırım 4’üncü sınıftan 12’nci sınıfa kadar zorunlu ders olan DKAB dersinin içeriğinin bu söylemle örtüşmediğine dikkati çekiyor. Yıldırım, “Bu program dini eğitimi çağrıştıran ifadelere sahip. Müfredat öğrencilerin belirli bir dini benimsediği varsayılarak oluşturuluyor. Seçmeli din dersleri zaten bu yaklaşıma sahip, zorunlu DKAB dersini açıkça bu çerçeveye oturmak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve anayasanın koyduğu standartlardan uzaklaştırıyor” diyor.
“Cihat” kavramına vurgu var
Eğitim-Sen Genel Başkanı Kemal Irmak, taslak müfredattaki DKAB dersinin 12 Eylül 1980 darbesinden bugüne benimsenen “Türk-İslam kültür ve değerlerini” temel alarak hazırlandığını savunuyor. Irmak söz konusu taslağın tüm dinlere ve inanç biçimlerine eşit mesafede durmadığını ifade ediyor.
Yeni programın belirli bir dinin ve mezhebin, yani İslam ve Sünni-Hanefi mezhebinin inanç esaslarını ve ibadetlerini benimsetmeyi amaçlayan “dini eğitim” unsurları içerdiğini söyleyen Irmak eleştirilerini şöyle sıralıyor: “Örneğin, ‘din’ kelimesiyle çoğu zaman İslam kastediliyor. ‘Din’ nadiren genel anlamıyla kullanılıyor. Bunun sonucunda, nesnel ve tarafsız bir ders olma iddiasında bulunulmuş olsa da din (İslam) eğitimi ve İslam ahlakı öğretiminin ötesine geçemiyor.”
2017 yılında müfredata eklenen “cihat” kavramına yeni müfredat taslağında özel vurgular olduğunu belirten Irmak, 10’uncu sınıf DKAB dersinde cihat kavramının “barışı sağlama ve vatanı savunmadaki” rolüne vurgu yapıldığını söylüyor. Irmak, müfredatta cihat kavramıyla Çanakkale Muharebeleri, Milli Mücadele Süreci ve 15 Temmuz darbe girişimi gibi dönemlerin birlikte anıldığını ifade ediyor.
12 yılda toplam 33 din içerikli ders
Yeni müfredatta 4’üncü sınıftan 12’nci sınıfa kadar 9 yıl boyunca birer zorunlu, 8 yıl ise 3’er seçmeli ders olmak üzere toplam 33 din dersi bulunuyor. Öğrenciler her yıl zorunlu din derslerinin yanı sıra din kültürü ve ahlak bilgisi konularını içeren bir seçmeli ders seçmek zorunda.
Irmak bu rakamın çok fazla olduğu görüşünde: “Dünyada 12 yıllık zorunlu eğitim olan ülkelerin hiçbirisinde 33 din dersi bulmak mümkün değil. İran İslam Cumhuriyeti’nde bile Türkiye’de olduğu kadar çok sayıda din dersi yok. Milli Eğitim Bakanlığı’nın yayımladığı 27 programdan 7’sini zorunlu ve seçmeli din dersleri oluşturuyor. Din derslerinin taslak programlarının eksiksiz yayımlanması ve yeni eğitim anlayışına uygun olarak din derslerinin içeriğini geliştirilmesi dikkat çekiyor.”
Irmak seçmeli derslerin 2017’de müfredata eklendiğini, yeni müfredatla dini derslerin ağırlığının içerik olarak daha da arttığı kanaatinde.
Mine Yıldırım da yeni müfredatın kapsayıcılık açısından problemli olduğunu vurguluyor. Taslağın Türkiye’deki inanç çeşitliliğini tanımayı merkeze alan bir yapıdan uzak olduğunu söyleyen Yıldırım, “İnanmayan, dine karşı mesafeli ya da eleştirel bir duruşa sahip öğrenciler veya farklı din ve inançlara mensup öğrenciler açısından sorunlu bir içerik” diyor. Türkiye’de sadece Hristiyan ve Yahudi öğrencilerin din derslerinden muafiyet hakkı olduğunu ancak bunun uygulamasında da sıkıntılar olduğunu belirten Yıldırım, muafiyetin ateist ya da Alevi ailelerin çocuklarını kapsamadığını söylüyor.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın yeni müfredat taslağı
To view this video please enable JavaScript, and consider upgrading to a web browser that supports HTML5 video
Eğitim-İş geri çekilmesi için imza topladı
Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitim-İş) Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli eğitim müfredatının geri çekilmesi için imza topladı ve kapsamlı bir raporla birlikte MEB’e teslim etti. Raporda seçmeli olan “Kur’an-ı Kerim,” “Peygamberimizin Hayatı” ve “Temel Dini Bilgiler” dersleri ile ilgili eleştiriler yer alıyor. “Peygamberimizin Hayatı” dersini başlık itibariyle “aşılayıcı” olarak nitelendiren Eğitim-İş, “Kur’an-ı Kerim” dersinde de Kur’an’ın farklı yorumlarına yer verilmediğine ilişkin eleştirilerde bulunuyor. Raporda, “Kur’an’da yer alan ve aslında bütünüyle metaforik anlatımlardan ibaret olan kimi peygamber kıssalarının, tarihsel ve olgusal bir gerçeklik gibi ders müfredatına taşınmasının, çocukların gerçeklik algısına ağır darbe vurabilme olasılığı yadsınamaz bir durumdur. Özetle müfredat bütünüyle bilim dışı ve hatta bilim karşıtıdır” ifadeleri yer alıyor.
Mine Yıldırım, müfredat hazırlanırken faydalanılabilecek insan hakları standartlarıyla uyumlu pek çok çalışma olduğunu söylüyor. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Bürosu tarafından yayımlanan “Devlet Okullarında Dinler ve İnançlar Hakkında Öğretim Üzerine Toledo Kılavuz İlkelerini” hatırlatan Yıldırım, “Toledo ilkelerine göre müfredat din veya inanç özgürlüğüne saygıyı teşvik etmeli ve tarafsız, dengeli, kapsamlı, yaşa uygun, önyargısız olmalı. Profesyonel standartlar sağlamalı. Çeşitli din ve inanç topluluklarının ihtiyaçlarına duyarlı olmalı ve ilgili tüm paydaşların seslerini duyurma fırsatına sahip olduğundan emin olunmalı” diyor.
Yeni müfredatın, gelecek eğitim öğretim yılından itibaren okul öncesi, ilkokul birinci sınıf, ortaokul beşinci sınıf ve lise dokuzuncu sınıflarda kademeli şekilde uygulanmaya başlanması planlanıyor.
DW Türkçe’ye sansürsüz nasıl erişebilirim?